Baba Ocağı, Dürüye’nin Güğümleri ve Düşman Kardeşler… Mustafa Şevki Doğan imzası bulunan birbirinden sıcak kasaba komedilerinin bu yazki temsilcisi Düşman Kardeşler oldu. İlk iki bölümüyle günün en çok izlenen işi olan, hem totalde hem de AB gruplarında zirveye yerleşen dizinin istikbali Dürüye’nin Güğümleri’ni anımsatacak gibi… Dizi başarısını kış dizileri başlayıncaya kadar sürdürmüş, sonrasında yine de reyting listesinde “vasat” konumunu korumuş ve uzunca bir süre ekranda yer almıştı. Düşman Kardeşler için de “yaz başarısının” bu derece garanti olduğunu söylemek zor değil, kış aylarındaki akıbet ise yayın gününe, rakiplerine ve tabi ki senaryoya bağlı…
Yeşilçam’ın bitirim ikilileri bu dizide düşman!
Şimdilerde Perşembe akşamları ekrana gelen ve İşler Güçler gibi ilk 3 bölümde sosyal medya fenomeni bir dizinin karşınında şahlanan Düşman Kardeşler’e biraz daha yakından bakalım istiyorum. Dizi daha önce Kız Kaçıran (2009) dizisiyle Trakya hikayesi yazmayı deneyimlemiş Baykut Badem, Filiz Ekinci tarafından yazılıyor. Gelibolu’da geçen hikaye Kadir İnanır ve Kartal Tibet’în “Bitirim Kardeşler” filmini hatırlatıyor… Uyanık şehirli Mehmet ve işinde gücünde bir Trakya delikanlısı Ahmet, kardeş olduklarından habersiz maceradan maceraya sürüklenirler. Mehmet, Ahmet’in iki bin dolarını yürütür ve ikili karakolluk olur. Aynen Bitirim Kardeşler’in Ali ve Veli kardeşleri gibi kardeş olduklarını bilmeden önce düşman olmuşlardır… Tabi ki, dizideki arka plan farklı ama böyle bir benzerlik olunca yazmadan geçemedim.
Neyse dizinin tarafımdan eleştirilecek yanlarından ilki çokeşlilik meselesi. “Ama bir karısı öldü zaten” demeyin, kadın hortlayıp adamın gözüne görünüyor hatırlatayım… Çokeşliliğin sık sık komedi unsuru yapıldığı diziler ekranda var ve gidişat hiç de iç açıcı değil (İki yaka bir İsmail son örnek). Gelecek bölümlerde ölen eşin kocasının hayatını zindana çevirmesi dizinin yayın hayatı için daha akılcı olacaktır, yoksa kadınların daha çok televizyon ve dizi izlediği bir ülkede bir erkeğin iki kadını parmağında oynattığı bu durumun komedisi bir süre sonra antipatiye dönüşecektir. Oysa dediğim gibi kadın hayalet olarak kocasından hesap sorabilirse kadın izleyici de “içinin yağları eriye eriye” izleyecektir çokeşliliğin komedisini. Meşruiyet tartışması yapmıyorum yalnızca dizinin ticari prestiji için akılcı bir yol haritası sunuyorum. İki Yaka Bir İsmail’in gittikçe kan kaybeden reytinglerinin de ancak bu şekilde yükselebileceğini hatırlatmama gerek yok herhalde… Bu izleyiciyi soğutmama önerilerinin ardından açık açık dizilerde çokeşlilik özendiriliyor, meşrulaştırılıyor klişesine gelmek istemiyorum ama söylemeden de geçemeyeceğim madem bu bir simülasyonlar dünyası ve özgürlük alanı dişli bir yapımcı çıksın da bir de çokeşli kadın hikayesi dizilerde boy göstersin!
Kız mıdır, kadın mıdır! Acaba nedir nedir?
Neyse gelelim ikinci eleştiri noktamıza… Bu konuda sanırım kalemimi ve dilimi tutamayacağım. Dizide cinsiyetçi ve ırkçı diyaloglar var, hem de o kadar sığ bir düzeyde ki bu espriler… Başbakan’ın “Kız mıdır, kadın mıdır bilmem” sözlerini aklıma getiren bir sahne oldu örneğin. Sevgilisine yüzük almaya çalışan Ahmet, yardımcısından yüzük seçmesini isterken “Kadın gözüyle, pardon kız gözüyle… Artık sende ne gözü varsa o gözle bak!” diyor ve kadın ses çıkartmadan yüzük seçiyor. Cinsiyet kadındır, uydurma namus kılıfına iliştirilmiş bu aşağılayıcı espriler ancak yüz kızartabilir kusura bakmayın, bu gülemem, buna gülene de ancak iyi seyirler dilerim. Mafyanın Mehmet’i tehdit ettiğinde “Sana fistan giydiririm Memoş” söylemi ne kadar manidarsa oğlunun kendisinden büyük bir kadınla ilişki yaşaması üzerine “O kart karı seni kendine kakalayacak göreceksin” sözleri de dizide bir bu kadar cinsiyetçi kalan espriler arasında yer alıyor.
Yalnızca cinsiyetçi değil bir ırk üzerinden yapılan yersiz ve cinsiyetçi espriler de vardı dizide. Dizide defalarca çekik gözleri nedeniyle alay edilen Çinli iş adamlarına seks işçisi getirecek olan Mehmet, Ahmet’le fiyat konuşurken şöyle bir replik geçer: “Çinli kullanacak nasıl olsa, bizim Çin malı aldığımız her şey ucuz değil mi, Çinli ucuzdan anlıyor demek ki!” Şimdi bu cümleyi neresinden tutsam elimde kalıyor… Türklerin “Çin malı” ithafları yüzünden saatlerce ağlayan bir Çinli arkadaşım vardı üniversitede, ODTÜ’de okuyordu o da ve bıkmıştı bu ucuz yakıştırmalardan sonunda ağlayıvermişti dersin ortasında. “Bu hassasiyet niye, alt tarafı espri yapılıyor” diyebilirsiniz, ama bunun muadili bir espri Türkler için yabancı bir dizide yapılsa o dizi için izlememe kampanyaları düzenleniyor. Yalnızca kendi aidiyetlerimiz için sahip olduğumuz hassasiyetler neden başkaları için yok ben de bunu anlayamıyorum. Bir de seks işçilerini nesneleştiren “Çinli kullanacak nasıl olsa” kısmı var ki, inanılır gibi değil. Diğer meslekler için en ufak bir benzetme ekranda yapılınca meslek odaları ayaklanırken, seks işçilerine her şeyi söylemek, her türlü ithafta bulunmak meşru ya ona yanıyorum!
Artiz Mektebi’nden Düşman Kardeşler’e gelin geldi
Dizinin ilk iki bölümünü izlerken toplamda üç sayfa not aldım… Her noktaya tek tek değinmem uzun sürecek gelelim dizinin iyi yanlarına.
Müzikler “Aria”ya yani Bora Ebeoğlu, Ceyda Pirali, Cenk Erdoğan ve Cengiz Onural’a ait. Dizinin içine “cuk” oturan melodiler izleyiciyi yormuyor, gülümsetiyor, tempo katıyor. Artiz Mektebi’nde Sinan Çetin’in gözdesi olan ve Çetin’in “Mutlaka komedi oynamalısın” sözleriyle aklımda yer den Burcu Biricik bu dizide Derya karakteriyle kendine yer buluyor. Bir komedi dizisinde, komediye bu kadar yakışan bir yüzle dizilerimiz yeni bir oyuncuyla daha tanışıyor. (Artiz Mektebi oyuncularını yavaş yavaş dizilerde görüyoruz, yarışmadan bir diğer oyuncu ise Düşman Kardeşler’in rakibi İşler Güçler’de “kurgu” yapan eleman olarak yer alıyor) Dizide adını daha önce duymadığım Trakya yemekleri, küfürleri duyuyorum, Gelibolu’nun görmediğim yerlerini görüyorum, dizi bizleri yepyeni bir kültürle tanıştırıyor. Oya Aydoğan’n en iyi oynadığı rollerden “assolist rolü” (daha önce Evdeki Yabancı’da da benzer bir rolde yer almıştı) bu dizide de ona çok yakışıyor. Oya Aydoğan’ı izlerken gülümsüyor, “ne güzel jestleri var, karaktere ne kadar uyuyor” diye içinizden geçiriyorsunuz. Hatta ayakkabıdan şampanya içme sahnesi sizi dumur ederken bile Oya Aydoğan’ın o “normal” şekilde ayakkabı giyişini şaşkınlıkla izliyorsunuz.
Bir de o cinsiyetçi mesajlar yontulursa “Bu Trakya Entrikası” çok daha iyi olur diyorum. Kasaba komedisi sevenler için bu yazın alternatifi olan Düşman Kardeşler, Yeşilçam’dan anımsadığımız komik hikayeyi yepyeni bir versiyonla ekrana taşıyor. Bu kez Kadir İnanır yerine Kaan Urgancıoğlu, Kartal Tibet yerine Murat Eken’i izliyoruz. İzlemem için tek bir sağlam neden sun derseniz, bu dizide her şey bir yana iyi oyunculuklar izleyeceğinizi garanti edebilirim (Hande Subaşı hala biraz eksik görüse de…) İyi seyirler…