Emir’in Yolu, Leyla ile Mecnun’da alay edilen klişeyi tekrarladı

İki farklı türde dizidan bahis açtım, Emir’in Yolu izleyiciye damardan dram veren bir diziyken Leyla ile Mecnun adeta bünyelere komedi zerk eden bambaşka bir anlayışın ürünü.
Gelelim iki diziden bir arada bahsetmemin nedenine… Emir’in Yolu dizisi (Artık Feriha’yı attı başından, her iki anlamda da…) bu hafta yeni konseptiyle ilk kez ekrana gelirken yeni eklenen karakterleriyle de dizi meraklılarını ekran başına oturttu. Dizinin sadık izleyicisi olmayan ben de yeni konsept merakıyla izleyenler arasındaydım.

Asalı akil adam klişesi canlandı

Dizinin ilk dakikalarında Emir’in akıl almak için yanına gittiği ve intikam hikayesinde yol danıştığı “akil adam” tiplemesi (kim olduğunu ben çözemedim) adeta Leyla ile Mecnun’daki Arda’nın babasıydı. Elinde asasıyla “Bak evlat” tadında akıllar veren karakter, komedi dizisinde adeta sinema filmlerinin klişesi karton karakterlerini dürterek komedi unsuru yaratırken Emir’in Yolu’nda tüm ciddiyetiyle asaya yakınlaşan kamera bize bir klişenin daha yeniden canlandığının işaretini veriyordu.

Bu hikayeyi kaç dizide izledik sayabildiniz mi? 

Dizide canlanan bir diğer klişe ise temelde yani intikam hikayesinde… Acı Hayat, Ihlamurlar Altında, Ezel gibi dizilerden alışık olduğumuz “intikam için düşmanın kardeşini ayartan karakter” hikayesi yeniden kaleme alınıyor Emir’in Yolu’nda. Emir’in adı Emre oluyor, masum Güneş ağabeyinin günahlarına ortak çıkarılarak Emir’in intikam hikayesinin başrolü haline geliyor. Hikayenin devamı belli… Buradan aşk çıkar, bu kez Feriha’nın yaptığı kimlik gizleme eylemi Emir’e yük olur.

Özetle Emir’in yeni yolu da eskisinden farklı bir akıbet göstermiyor. Hazır Leyla ile Mecnun’a benzetmişken Emir’in Yolu hepten tür değiştirse bu kördüğümün komedisi daha dikkat çekici olabilir bence… Bir denenebilir, nasılsa dizi yap-boz tahtasına döndü.

Adına Feriha’dan Başka Bir İsim Koyulur Mu?

Adını Feriha Koydum 2 sezondur devam eden ve sıkı hayran kitlesiyle yalnızca “ticari bir iş” olarak kalmayan bir proje… Bu yazıyı yazmaya Armağan Çağlayan’ın haftalardır zaman zaman dizi hayranlarının mesajlarından bunalıp attığı “Bu bir dizi, bunu anlayın” tadında tweetleri üzerine karar verdim. Bu dizinin diğer dramalardan farkı neydi de izleyici bu kadar içselleştirdi, bu kadar gerçek ile hayal ayırt edilemez oldu? Hadi başlayalım…
Adını Feriha Koydum
Adını Feriha Koydum
Yeşilçam filmlerini bilirsiniz, zengin kadın fakir erkek veya tam tersi varyasyonlar filmlerde sık sık görülür ve film muhakkak fakirin de zengin olduğu veya bir şekilde fakir yaşamı “seçenek” olarak kabul edip huzur bulduğu mutlu sonlarla biterdi. Pembe panjurlu evde seçilen mutlu yuva hayali izleyiciyi gülümsetirken zengin eşini bulan fakir kadın veya adam önceliği para olmamasına rağmen zenginliğe kavuşur ama gözü aşktan başka bir şey görmezdi.
Henüz 2004 ve ardından 2009 krizinin izlerini sırtında taşıyan bir Türkiye tablosunun içindeyiz. Yıkılan yuvalar, iflası ilan edilen şirketler, aile için kavgalar, dolandırıcılıklar, zam haberleri derken teğer geçen kriz en çok duygusal dünyamıza teğet noktasında “değdi”. Yani ekonomik olarak yıkılmasa bile sarsılan Türkiyeli aileler belki de en çok duygusal açıdan yıprandı, sendeledi… Duyduğumuz hatta yaşadığımız bu hikayeleri fazla deşmenin alemi yok, gelelim diziye…
İşte tam da böyle bir dönemde ekranda yapılan işlerde “upward mobility” olarak anılan hareketlenmeyi daha sık görmeye başladık. Yani yukarıya doğru toplumsal hareketliliği… Ezel bu zamanlarda zengin olarak intikam aldı, Cemile patroniçe oldu, Hürrem Kanuni’yi kendine aşık etti… Haydi biraz daha geriye gidelim… 2003-2004 sezonunda Esma bir klişeyi uzun zaman sonra ekrana taşıdı müştemilattan malikaneye terfi ederek bir devrin kapılarını açtı. 2005 yılı… Gümüş köyden kente gelen fakir kadın olarak başladığı diziye hem zengin hem de aşkına sahip çıkan bir kadın olarak devam etti… Aliye modacı oldu, Ihlamurlar Altında’da fakir ama gururlu karakterimiz Yılmaz diziyi zengin ama mahallesinde yaşamayı tercih ederek noktaladı. Yakın dönem efsanelerinden Yaprak Dökümü her ne kadar “mutlu son” kavramını pek karşılamasa da kötülerin cezasını bulduğu dizide zenginlik peşinde olan Ferhunde’nin yıkımı bir anlamda tamah etmenin getireceği huzuru izleyiciye öğütledi. Ekranların en karanlık dizisi Kurtlar Vadisi’nde sıradan hayatından sıyrılıp en tepeye yükselen Polat imkansızın olmadığını kulağımıza fısıldarken, Hanımın Çiftliği’nde hanım olan kadın ilk bölümlerde yalnızca fabrika işçisiydi… Sanırım ne demek istediğim anlaşıldı… Klişe ama garanti reyting denen bu mobility meselesinin tuttuğunun son ispatı ise Adını Feriha Koydum oldu.
Dizide apartman görevlisi bir ailenin kızı zengin bir erkeğe aşık oldu ve ailesinin mesleğini gizleyerek aşkını yaşadı her şey ortaya çıkınca işler karışsa da dizide nikah masası göründü, Feriha mobilitynin en belirgin işareti olan ki adından da belli olan “Sarrafoğlu” soyadını nüfus kağıdına ekledi.
Nasıl magazin programlarının yıllardır ekranlarda kalmasının nedeni izleyicinin bir şekilde ekrandaki yaşamlara özenmesi ve merak etmesiyse ve genelde o magazin programlarına çıkan isimler yükseliş ve keşfediliş hikayelerini anlatarak pirim yapıyorsa dizilerde de bir şekilde “keşfedilip” mevki değiştiren karakterler izleyici tarafından kadraja alınıyor. Feriha, adını verdiği dizide mükemmel olmayışıyla puan topladı. Ailesi fakirdi, babasından dayak bile yiyordu, muhafazakar bir ailenin içinde gizlice özgürleşmeye çalışıyordu. Merdiven altında etek kıvıran Türkiye gençliğinin yansımasıydı. Öyle ki her gün dergilere çıkan playboy olarak nam salmış bir adama aşık olması ve o aşkın tek gecelik değil ömürlük olarak resmedilmesi Feriha’nın saf yanının Emir için çekici olması tam da o merdiven altında imaj değiştiren kadınların istediği şeydi. Yakışıklı, zengin, çapkın ama sevmeyi bilen ve güzel gülen bu erkek portresi hemen o kadınları yakaladı. Feriha’nın yükselişiyle beraber (Emir’le birlikteliği ve evliliğe kadar giden süreçten bahsediyorum) dizinin reytingleri de yükseldi. Çünkü artık Feriha izleyicinin ta kendisi, kurduğu hayaldi… Zengin olsa bile ruhu hala kapıcı dairesine ait olan, yeni girdiği o yeni çevrede aidiyetsizlik yaşayan Feriha, tırnaklarıyla kazıyarak bulduğu aşkını korumak için de çaba sarf etti. İzleyici o an algıladı, Feriha’nın yüzüne şans güldü ama bu yol zorlu ve şans yeterli değildi…
“Ben de zengin olabilirim ama çabalamam lazım, o da hala çabalıyor.”
Mucizelere inandıran ama mucize beklemek yerine memnun olunmayan o fakir grupta sürekli çabalamayı öğütleyen bu mekanizma ister istemez toplumdaki bu alt gelir grubundan izleyiciye “umudunu kaybetme” mesajı verdi. İsyanı önledi, umudu korudu, nabız yavaşlattı… Fırsat eşitsizliği olsa bile aşkta fırsatlar eşitlenebilir dedi… İzleyicinin gözü adeta hayallerle kamaştı kendi gerçeğini ekrandakiyle özdeşleştirdi ve Feriha’nın zaferiyle avundu. Feriha tüm fakir kesimi temsil ederken, Emir zengin tüm insanların yansıması oldu. Artık ekranda izlenen bir aşk hikayesinin yanı sıra sınıfsal ve statü merkezli bir yükselme savaşıydı. Zayıf olana merhamet gösterme, sahip çıkma, kollama güdüsü nasıl gruplarda yaşanıyorsa kendi grubundan olanın çektiği acı da izleyici tarafından öyle kollandı, sarıldı, sarmalandı…
Bu nedenle Feriha’nın (Emir esas oğlan olduğu için zenginler sınıfının ayrık otu olarak resmedilmekte) zenginlere karşı zaferleri (ki Emir’in annesi ve şımarık arkadaşlarına karşı hamleleri tam da bunlar oluyor) bireysel bir savaş değil bir grubun yükseliş efsanesinde yer alan meydan savaşları olarak kabul gördü.
Özetle Feriha yalnızca bir aşk hikayesinin esas kadını değil aynı zamanda sınıfsal bir mücadelenin de yenilmez neferi oldu…
Şimdi dizinin yalnızca Emir karakteriyle devam edeceği açıklandı bunca analizden sonra üçüncü sezonla ilgili bir öngörüye çok da ihtiyaç yok. Yeni gelen başroller daha alt sosyal gruplardan olmadıkça, yeni bir zafer tadı izleyiciye yaşatılmadıkça izleyici tatmin olmayacaktır. Bu tatmin sağlanmazsa aynen Doktorlar dizisinde asistan olan Ela’nın uzman doktorla ilişkisi sevilmişken yerine gelen İnci karakterinin sevilmemesi gibi eski başrole dönüş gereği duyulacaktır.
Son bir not: Armağan Çağlayan’ın “Bu sadece dizi, kendinize gelin” çırpınışlarının da kar etmeyeceğini ısrarla vurguluyorum, çünkü Adını Feriha Koydum izleyici için yalnızca bir dizi değil bir sınıf atlama vesilesi…