Son dönemde intikam konulu diziler furyasının fitilini Ezel’in ateşlediğini söylemem gerek. Hatırlarsanız dizinin sloganı bile intikam kokuyordu: “İhanet onları ayırdı, intikam birleştirecek.” Öncesinde Acı Hayat ve Ihlamurlar Altında dizileri intikam dizileri olarak başlamış sonrasında aşk çıkmazına evrilmişti, keza ömrü vefa etmese de Nefes de bu türevde bir diziydi. Yerli TV tarihimizde Kara Melek’ten Şeref Meselesi’ne, Alev Alev’den Dila Hanım’a, Eski Hikaye’den Canan’a, Karadayı’ya kadar ekranda pek çok intikam anlatısı yer alırken Tozlu Yollar gibi şimdilerde hatırlanmayan birçok TV dizisi tarihin tozlu sayfalarında yerini aldı.
BİR MONTE KRİSTO KONTU ESİNLENMESİ DAHA: EVE DÖNÜŞ
İntikam dizileri furyasının en güncel örneği Eve Dönüş atv ekranlarında izleyicilerle buluştu. Dizi kocası ile en yakın arkadaşının birlikteliğini öğrendikten sonra kocası (Tardu Flordun) tarafından öldürülmeye çalışılan ve bir balıkçı (Cansel Elçin) tarafından kurtarılarak hayata tutunan, bambaşka biri olarak evine dönen kadının (Dilşad Çelebi) hikayesini anlatıyor. Estetik ameliyatlarla bambaşka biri haline gelen Pınar’ın eve dönüşü büyük intikam planının başlangılı oluyor. Bir diğer yeni dizi Hatırla Gönül’de ise Yusuf’un (Engin Öztürk) öldürülen oğlu için intikam peşinde koşacağının sinyallerini aldık ilk bölümde. Düşmanları ise müstakbel aşkı Gönül’ün (Gökçe Bahadır) tanımadığı babası Kürşat belli ki. Bildik bir hikaye değil mi, ekranda defalarca izledik…
Kiralık Aşk malumunuz geçtiğimiz dönemlerin en çok izlenen işlerinden biri. Dizide uzun zamandır, Jane Austen’ınPride and Prejudice romanı ve uyarlama filmi üzerinden diyaloglar geçiyordu. Son bölümde de olan oldu, esas kızımız doğum günü hediyesi olarak Ömer Bey’e Gurur ve Önyargı olarak çevrilen o kitabın ilk baskısını hediye etti. Dizilerde edebi eserlerin yeri oldukça fazla, kimi zaman bir şiirle aşk ifade edildi, kimi zaman okunan bir kitap sahnenin tüm ruhunu, karakteri ifade ediyordu.
Aslında bu karakterizasyonun daki detaycılığı gösteriyor. Örneğin Behzat Ç’de Komiser Suna dönemin fırtınalar estiren kitabını, Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar”ını okumuştu. Ardından bir sahnede kitaplıktaki Nihat Genç’in “Anadolu Yazarını Dinliyor” kitabı dikkat çekmişti. Karakterin ne okuyacağına o kadar hakimdi ki senaristler, kitaplıkta duran da sahnede okunan kitap da izleyiciye karakterin ilgi alanları, hayat görüşü hakkında bilgi veriyordu.
Karadayı ile ekranda olan, Türkiye’nin sayılı jönlerinden biri… Kenan İmirzalıoğlu… Peki kendisini tanıyor musunuz? Hemen tanıtalım 🙂
Kenan İmirzalıoğlu Ankaralı, Bala’nın Üçem köyünde doğdu. 18 Haziran 1974 doğumlu olan başarılı oyuncu ikizler burcu. 12 yaşında köyünden ayrılarak ortaokul ve lise eğitimini teyzesinin yanında tamamladı. Babası sanat okulu mezunu olan ve çiftçilikle uğraşan ünlü aktör çocukluğundan bu yana çiftçilikle iç içe büyüdü. Annesinin adı Yıldız, babasının adı ile Mustafa… Ailesinin üç çocuğunun en küçüğü, dört yaş büyük ablası Zübeyde, beş yaş büyük ağabeyi ise Derviş adını taşıyor.
ÜNİVERSİTEYİ KAZANAMAYINCA ÇİFTÇİLİK YAPTI
Lisede derslerini aksattığı için üniversite sınavlarını kazanamayınca babası ceza olarak onu köye çağırdı ve bir yıl çiftçilik yaptırdı. Kendisi o günleri “Omuzlarımın genişliği ondan” diyerek anıyor röportajlarında. Önce manken sonra oyuncu olarak nam salsa da kendisi bu dersin ardından kazandığı Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü’nden mezun oldu, başarısını her zaman örnek aldığı ağabeyi ise Makine Mühendisliği mezunu…
SOYU UZUN HASAN’A DAYANIYOR
Ünlü oyuncunun soyunun Akkoyunlu Devleti Hükümdarı Uzun Hasan’a dayandığı rivayetler arasında. Dedesi Mir Mustafa’nın ise bölgenin ileri gelenlerinden olduğu ve Mustafa Kemal’i evinde ağırlayan bir bey olduğu da ünlü oyuncunun ailesi hakkında bilinenler arasında. Çocukluğunda engelli amcası ve 100’lü yaşlara kadar yaşayan babaannesiyle aynı evde yaşayan İmirzalıoğlu o günleri Yeşilçam filmlerine benzeterek anlatıyor. Ailesini filmlerdeki “huzurlu aile” olarak betimliyor.
Ezel, Uçurum, 20 Dakika, Suskunlar gibi dizilere beraber ve ayrı ayrı imzalar atan bir çift; Kerem Deren ve Pınar Bulut… Sezona dört yeni proje hazırlıyorlar, forumlar henüz detayları çıkmayan diziler hakkındaki dedikodularla dolu. Merakla beklenen projeleri, yazı deneyimleri, heyecanları ve yeni girişimleri Yazı Odası ile senaryo üstadı kalemler bu hafta Dipnot Tablet’i ağırladı.
İŞLERİN %80’İ KÖTÜ SENARYO
Bir işin başarılı olması için birçok etken gerek elbette ancak biten bir dizinin ardından genelde fatura senariste kesiliyor. Senaristler biraz günah keçisi mi?
Pınar Bulut: Bence artık öyle değil. Eskiden bir sorun olduğu zaman ilk senaryoya patlardı ve senaryo hakkında hiçbir fikri olmayan insanlar hikayede şöyle mi yapsak diye yönlendirme yapmaya çalışırdı. Artık sosyal medyanın da etkisiyle iş biraz değişti. Başarısızlığın faturası oyuncuya veya müziğe de çıkabiliyor, ama yine tek bir kurban seçiliyor, yine günah keçisi bulunmaya devam ediyor.
Kerem Deren: Artık biraz daha ayrıştı. “Senaryosu iyi ama… “ denebiliyor. Eskiden içeride bir sorun olduğunda da mutlaka senaristteydi problem. Hâlihazırda evet, senaryo baş sorun, işlerin %80’ine baktığımda evet çok kötü senaryo derim.
Dizilerin denklemini notalarla çözen müzisyen Toygar Işıklı ile dizileri ve müziği konuştuğumuz bilgilendirici ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Dizi müziklerinde başarı kıstaslarından yola çıktığımız söyleşi içinde yeni projelerden detayları, Toygar Işıklı hakkında merak edilenleri, profesyonel bir müzisyenin müziğe bakışını bulacaksınız.
Dizi müziği iyi olarak değerlendirmek için nelere bakmak gerekir?
Türkiye ve yurt dışı arasında bariz farklar var. Akademik kariyerim ve müzisyen kimliğim üzerinden bakarsak ben dinleyen diğer müzisyenlerin de önemli bulması hedefiyle müzik yapıyorum. İzleyici üzerinden bakarsak müziğin görüntüyü desteklemesi ve izleyicinin ilgisini ayakta tutması bu konuda çok önemli bir kıstas. Doğru sahnede, doğru müzik kullanımı dizide müziğin başarısını getiriyor.
Dizide müziğin ağırlığı ne kadar olmalıdır?
Normalde müziğin sahneden daha güçlü olmaması gerekir ancak ben bazı dönemlerde, özellikle ilk 3-4 yılımda, bilinçli olarak bazen müziği sahneden daha güçlü yaptım. Müziğin ne kadar güçlü ve önemli olduğunu göstermek istedim çünkü insanlar dizilerin içindeki müzikleri farkına bile varmıyorlardı. Aşk-ı Memnu ve Dudaktan Kalbe’de özellikle müziğin önemi çok yüksekti. Ezel ile beraber dizi müziğini film scoring mantığına taşıdım ve her şey olması gerektiği oldu.
AŞK-I MEMNU İLE TEK BİR ÖDÜL BİLE ALMADIM Ezel sizin kariyeriniz için de bir milattı değil mi?
Ben ilk ödülümü Ezel ile aldım. O zamana kadar birçok iş yapmıştım ama çevrem olmadığı için keşfedilmem biraz daha geç oldu. O zamanlar ödül almaya da önem veriyordum, ben bir şeyler yapıyorum insanlar neden görmüyor diyordum. Sonra dedim ki, ben öyle bir şey yapacağım ki insanlar ödül vermek zorunda kalacaklar ve Ezel’i yaptım.
Dizi müzikleri için verilen ödüllere nasıl bakıyorsunuz?
Ben %90 reytinge ödül verildiğini düşünüyorum. Birçok ödül almış bir müzisyen olarak söylüyorum, dünyanın her yerinde cover yapılan Aşk-ı Memnu müzikleriyle bir tane bile ödül alamadım. Aşk-ı Memnu’nun jenerik müziği Ezel’den dahi daha iyidir ancak Ezel o kadar fenomen bir dizi haline geldi ki ben hep Ezel ile ödül aldım. Tüm müziklere bakıldığında Ezel, Aşk-ı Memnu’dan daha iyidir ancak bizde Antalya TV Ödülleri hariç tüm müziklere değil jenerik müziğine ödül veriliyor. Bir konuda daha Antalya TV ödüllerini diğer ödüllerden ayrı tutuyorum, onlar iki yıl üst üste bana ödül verdiler ancak “o zaten ödül aldı” diyerek ödül vermeyebilirlerdi de… Gerçekten müziği değerlendirerek ödül verildiğini gördüğüm ve böyle bir tabuyu yıktıkları için Antalya TV Ödülleri’ni daha saygın görüyorum.
Son yıllarda sürekli senfonik müziklerin ödül alması acaba jürilerin “beyaz Türklük” ispat çabasından mı kaynaklanıyor?
Senfonik orkestrasyonu dizilere getiren benim, Ezel’den sonra herkes aynı şeyi yapmaya başladı özellikle senfonik müziklere ödül verildiğini ise düşünmüyorum zira Ezel ile aday olup alamadığım ödül sayısı aldığımdan fazladır. Bana ödül alacağım bizzat iletildikten sonra bile o ödülün başka kişilere verildiği birçok olay da yaşadım. Ödül seçimlerinde birçok dinamik var, insanın kendi aldığı ödüllere bile güveni kalmıyor. Jüride müziği yapanın hemşehrisi olanlar daha çoksa o kişi ödül alabiliyor. Bu her ödülde soru işareti olduğu anlamına gelmesin. Gerçekten çok iyi rakiplerim de ödül alıyor, o zaman da ayakta alkışlıyorum ancak ben bu soru işaretleri yüzünden ödül takip etmeyi bıraktım, ben işimi yaparım, ödül verirlerse de seve seve gider alırım.
DİZİLERE ŞARKI YAPMAK KOLAYA KAÇMAK DEMEK Ödüllerde daha adil sonuçlar alınması için neler yapılabilir?
Belki kategoriyle daha ilgili olan jüri üyelerinin iki oyu olabilir. Örneğin müzisyen olan jüri üyesinin oyu “En İyi Dizi Müziği” kategorisinde iki değerde sayılabilir. Jüri sayıları çok daha fazla olabilir, minimum 25-30 kişi olmalı ki kararda her kesimden insanın fikri değerlendirilsin… Bir de dizi müziği ile dizi şarkısı ayrıdır, ödüllerde bunun ayrımı yapılmalı, dünyada hiçbir ödülde dizi müziği ile dizi şarkısı aynı kategoride yarışmaz, yarışamaz.
Neden bu ayrım yapılmalı?
Benim için dizide şarkının önemi yoktur, ben de dizilere şarkı yaptığım için rahatlıkla söylüyorum, dizilere 17 şarkı yaptım, şarkı dizi müziği değildir.
Şarkılar biraz kolaya kaçmak mı?
Tabii ki… Dışarıdan diziye şarkı kullanılması ise çok anlamsız, şarkı diziye hizmet ediyor, senaryoya tam uyuyorsa kullanılabilir ama yeni bir kayıt ve cover ile… Öteki türlü şarkılar diziye bir şey katmıyor şarkıcıyı popülerleştiriyor. Muhteşem Yüzyıl’ın, Öyle Bir Geçer Zaman ki’nin, Aşk-ı Memnu’nun bu tür iyi işlerin gündeme gelmek için bir şarkıya ihtiyacı yok. Bu yüzden ben müziğini yaptığım dizilerde başkalarının müziklerinin kullanılmasını mümkün oldukça istemem.
SARDUNYA ÇİÇEĞİNİ GÖRSEM TANIMAM Daha önce müziklerinizi dinlememiş birine hakkınızda fikir sahibi olması için hangi şarkınızı dinlemesini önerirdiniz?
Dizi müziği olarak Ezel ve Aşk-ı Memnu, şarkı olarak ise özellikle sözleriyle Yaprak Dökümü’ndeki Sonunda şarkısı referans olabilir. İki tür, yaptığım müzikler birbirinden çok farklı olmasına rağmen ne hissettiğim, ne düşündüğüm bu şarkılardan ve müziklerden anlaşılabilir.
Ekşi Sözlük’te sizin için “Sardunyayla ilişkisi araştırılmalı” yazmışlar. Şarkılarınızdaki sardunya vurgusunun bir sebebi var mı?
Papatya ve gül dışında çiçek tanımam. Sen eşittir ben şarkımdaki sardunyalar kısmını ben yazmadım, Sardunyalar şarkısını yazarken ise bir kere bile sardunya görmemiştim. Ezginin Günlüğü’nün ve Sezen Aksu’nun sardunyalı şarkıları var, o şarkıları dinleyip bu nasıl bir çiçek ki herkes şarkı yazıyor diye düşünerek şarkıyı yazdım. Herkes şaka yaptığımı sanıyor ama bu kadar sardunyalı şarkı söylüyorum bu nasıl bir çiçek diye internetten baktım resmine. (Gülüyor) Şu an görsem tanımam çiçeği…
Kendi yaşamınızın bir beste olduğunu düşünseniz, şimdi o bestenin neresindeyiz?
Klasik bir eser olarak düşünürsek; eser başlar, devam eder, bir noktaya gelir ve burası ne kadar güzel dersiniz ama bilirsiniz ki besteleyen bundan daha güzel bir bölüm yapmıştır bestenin içinde. İşte ben o daha güzel yere yaklaşıyorum şu anda…
Peki bu besteyi dinleyen biri olsanız, bir dinleyici olarak “Toygar” hakkında ne düşünürdünüz?
Bu adamda farklı bir şey var derdim…
THE O.C.’NİN YERLİ VERSİYONUNDA SÜRPRİZLER OLACAK Yeni sezonda da başlayacak birçok dizide sizin imzanız olacak…
Evet, Ocak 2014’te yayınlanacak Nermin Bezmen´in ´Kurt Seyd&Shura´ kitabından uyarlanan bir dizinin müziklerini yapacağım büyük ihtimalle. Kıvanç Tatlıtuğ oynayacak ve Bolşevik İhtilali dönemi konu edilecek. O dizide çok farklı bir müzik denemeyi düşünüyorum. Eylül’de Çağatay Ulusoy’un rol alacağı, The O.C.’nin Türkiye versiyonu olacak ve büyük ihtimalle ben müziklerini yapacağım.
The O.C.’nin özelliği dünyada pek çok amatör grubun tanınmasına vesile olması… Türkiye versiyonunda da amatör grupların şarkılarına yer verilecek mi?
Tam karar verilmiş değil ama no name isimlerden ve müzikal anlamda tanınan belli kişilerden şarkılar kullanmayı düşünüyoruz. Bazı ilkler de planlarımız içinde ama sürpriz olsun.
Kariyerinizde bundan sonra planladığınız adım nedir?
Yurt dışında dizi ve film müziği yapmak için çalışmalarım sürüyor şu anda… Bağlantılar kuruyorum, Türkiye’de dizi müziği olarak yapılabilecek her şeyi yaptım, kafamdaki her hedefi gerçekleştirdim. 20 Dakika’da çok alternatif bir müzik yaptım örneğin, şimdi sıra yurt dışında… Başka projeler de var sevdiğim şarkıları akustik olarak cover yapacağım bir akustik albüm, dizi ve belki film müziklerinden oluşacak bir box set ve bir grup adıyla rock albümü yapmak planlarım arasında.
Röportaj Cine Dergi Temmuz 2013 sayısında yayımlanmıştır.
Nasıl bir dönem ağa dizileri, gençlik dizileri gibi furyalar ekranları ele geçirdiyse bundan birkaç yıl sonra bugünler için anacağımız furya da şimdiden belli oldu… “İntikam dizileri” her kanalı sardı.
Hangi diziler o kategoride derseniz, intikam konulu diziler furyasının fitilini Ezel’in ateşlediğini söylemem gerek. Ezel’den önce de intikam hikayeli dizilervardı elbette ancak bu derece bir furya başlangıcı yaratmamıştı. Sanırım izleyicinin bu hikayeleri kabullenebilmesi birkaç soft, aşk odaklı, sonradan sıradanlığa evrilen ve kimi başarısız deneme gerektiriyordu.Acı Hayat ve Ihlamurlar Altında dizileri intikam dizileri olarak başlamış sonrasında aşk çıkmazına evrilmişti.
Nefes vardı örneğin, babasını kaybetmenin acısıyla annesi ve onun yeni eşinden öc almak için annesinin evine geri dönen ve üvey kardeşlerinin yanı sıra üvey babasını da ayartmaya çalışan Nefes adlı kadının ihtiras dolu intikamı ancak 4 bölüm izleyiciyi ekrana bağlayabilmişti.
İntikam konulu dizilerin miladı Ezel
Gelelim intikam hikayelerinin miladına… Ezel’in kendisini hapse attıran arkadaşlarından intikam alması 2 sezon izleyiciyi ekrana bağladı senaryo ve kurgusuyla milat oldu. Hatırlarsanız dizinin sloganı bile intikam kokuyordu: “ İhanet onları ayırdı, intikam birleştirecek.”
Suskunlar: Birinci sezonu kült, ikinci sezonu hayal kırıklığı
Ardından Suskunlar geldi… Birinci sezonuyla kült, ikinci sezonuyla hayal kırıklığı olarak gördüğüm dizi bize cezaevinde işkence gören 4 genç adamın geçmişin intikamı için çıktığı yolu anlattı. İkinci sezonda ibre “ötekinin” intikamına dönünce izleyici diziyi sahiplenemedi, safi iyi ve kötü karakterlerin varlığını kanıksamış seyirci intikamın öteki ve “haksız” yüzünü görmeye yanaşmadı ve dizinin reytingleri adeta yere çakıldı.
Aşk intikamları derseniz:
Odağı daraltıp biraz daha klişelere dönersek, Alev Alev dizisi tam bir aşk intikamı hikayesi. Nişanlısı aniden başka bir kadınla evlenen Alev’in ailenin dayısı ile nişanlanması aşk intikamının alası… Üstelik genç kadının üstüne basa basa her bölümde intikam yeminleri etmesi de cabası…
Emir’in Yolu var bir de, babasının intikamını almak isteyen Emir’in düşmanının kardeşini baştan çıkarması Feriha’yı bile unutmasına neden oldu. Böylece nurtopu gibi bir intikam hikayemiz daha varoluverdi.
Dila Hanım da ilk bölümden bu yana kocasının intikamı için silah kuşanıyor.
Bir de evlat intikamı var
Aynı intikam türevlerinden biri de evladının yani Yeşim’in intikamı için elinden geleni yapan Zümrüt Taşkıran efsanesi. Lale Devri dizisi de “Zümrüt’ün İntikamı” olarak yeniden isimlendirilebilir şimdilerde
Yeni diziler furyanın bir süre daha devam edeceğinin habercisi…
Ocak ayında ise yepyeni iki intikam dizimiz daha oluyor. Biri Tozlu Yollar diğeri ise İntikam…
Bilmeyenleriniz olabileceği ihtimaliyle anlatayım Tozlu Yollar’ın hikayesi şöyle: “Yetimhanede büyüyen Fikret ayrı kaldığı abisinin intikamı almak için Trakyalı ünlü yağ fabrikasının sahibi olan Hünkar Gündoğan’ın ilk eşinden olan Feride’ye yakınlaşır ancak intikam duygusuna aşk ateşinin gölgesi düşer. Bir aşk çocuğu olan Feride doğayı, çiftlik hayatını, ailesini çok sever. İstanbul üniversitesi iktisadi ve idari bilimler akademisini bitirmiştir. Onun güzelliği ve masumiyeti Fikret’in kötü duygularınıtepe taklak eder. Fikret şeytan olduğuna ve abisinin hayatını mahvettiğine inandığı Feride’ye karşı dayanılmaz bir aşk beslemeye başlar.” Özer Kızıltan’ın yöneteceği dizide Burcu Kara’ya Seda Akman, Nihat Altınkaya, Sinan Taymin Albayrak, Yücel Erten, Pamir Pekin ve Selda Alkor eşlik ediyor.
İntikam ise artık bilmeyeninizin, duymayanınızın olmadığını düşündüğüm Beren Saat’in yeni dizisi.
Ne oldu da dizilerde intikam hikayeleri çoğaldı?
Ne oldu da dizilerde intikam hikayeleri çoğaldı diye sorarsanız, işte patronundan baskı gören erkeğin evde şiddet göstermeye meyletmesi gibi fikrimce baskı gördükçe şişen düdüklü tencerenin düdüğü misali istim veriyor televizyon dizileri… Her gün zam, ölüm, savaş haberleri alan halk kendi alamadığı intikamın hıncını dizi karakterlerinin almasını izliyor büyük bir keyifle… Kimi aşkını, kimi uğradığı cinsel tacizi, kimi ekonomik krizi kimi ise yediği kazığın hıncını alıyor ekrandaki karakter kötülere hükmettikçe. İntikam dizilerinin hızla artmasının ekonomik kriz dönemine, iç ve dış politikada sarsıntılı günlere denk gelmesi de bu bakışla şüphesiz tesadüf değil.
Bastırılmış saldırganlık gibi Freudisyen açıklamalara da tamı tamına denk gelen intikam, süperegonundizginlediği gündelik hayatta id yanının konrolsüzce ortaya salındığı hikayelerin de cezbediciliğinin ispatı.
İntikam dizileri hep mi tutar derseniz, toplumda ne kadar huzur olur, düdüklü tencere ne kadar az basınç biriktirirse bu hikayelerin cezbediciliği de o kadar düşer. Ancak dış faktörler ne kadar azalırsa azalsın bastırılmış saldırganlık var olacak bir değişken olduğundan bu hikayeler daha az dozda da olsa her zaman ilgi görmeye devam edecektir. Şimdilerde Amerika’da onlarca başka hikaye ekrana gelmesine rağmen hala Revenge gibi bir dizinin reyting alabilmesi de bunun kanıtı.
Hikayenin gerçekçiliği ve izleyiciyle ne kadar özdeşim kurabildiği de elbette başarıdaki bir diğer kıstas ancak şunu da unutmamak lazım: Birbirine benzer onca intikam hikayesi de bir yerden sonra izleyiciye sıkıcı ve sıradan gelmeye başlayacaktır. Ki ben intikam dizileri için bu vadeyi çok uzun görmüyorum…
18 Ocak 2012’de o dönem yazılarımın yayımlandığı Televizyon Gazetesi adlı sitede çıkan bir yazımı hatırlatmak istiyorum. .
Altın Küre’nin ardından yazdığım yazıda henüz Türkiye’de hiçbir yazıya konu olmayan Revenge adlı diziye şu satırlarda yer vermiştim,
“Bu dizi yakında Türkiye’ye uyarlanabilir.”
“İntikam hikayeleri sevenler, bu dizi dikkatinizi çekebilir.”
Altın Küre ödüllerinde Madeleine Stowe’un Best Actress – Television Series Drama kategorisinde aday olarak kendine yer bulduğu dizide, genç bir kadının babasının intikamını almak için çıktığı zorlu macera anlatılıyor. Birkaç ay sonrasına dair bir ölüm sahnesiyle başlayan dizide zaman geriye sarılıyor ve esas kızın o sona ulaşana kadar yaptıkları küçük adımlarla anlatılıyor. Henüz birinci sezonunda olan dizi Türk izleyicisi kadar yapımcıların da dikkatini çeker diye düşünüyorum. Ezel gibi bir intikam dizisinin fenomen olduğu Türk televizyonlarında Revenge de beğeni toplayabilir.”
Tesadüfe bakın yazının devamında da Beren Saat’in mağdur kadını oynadığı dizilerin bir kitapta ele alındığını anlatmıştım… Aradan neredeyse 1 yıl geçti ve Revenge’in Türkiye’de ekrana geleceği, dizinin başrollerinde Mert Fırat ve Beren Saat’in rol alacağı konuşuluyor. Her ne kadar kendi öngörümün haklı çıktığını vurgulamaktan biraz çekinsem de yazmadan edemedim.
Dizide Madeleine Stowe’un canlandırdığı karakteri de Nebahat Çehre’nin canlandırabileceği Revenge’i izlerken aklıma gelmedi değil. Rolün cuk oturacağından emin olduğum Çehre, umarım yapımcı D production’ın da aklına gelmiştir.