Galip Derviş Jenerik Müziği & Luxus’un Zonk’u

Beni sosyal ağlarda takip edenler bilir, daha önce yazmıştım. Galip Derviş jenerik müziği ile Luxus’un Zonk şarkısına ciddi anlamda benziyor. Baktım, Ekşi Sözlük’te de yazanlar olmuş. Ben de bloguma not düşeyim dedim.

Galip Derviş’in jenerik müziği şimdiye kadar pek çok dizi ve tiyatro oyununun müziklerine imza atmış kulvarında usta bir ismin, Tolga Çebi’nin imzasını taşıyor. Dizinin yönetmeni Barış Pirhasan’ın sözlerini yazdığı jenerik müziğine ses veren ise ünlü oyuncu Timuçin Esen…

Galip Derviş Jenerik Şarkısı:

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=7UNYz4mNmZg&w=560&h=315]

Luxus’un Zonk şarkısı ise grubun albümü Acayip Şeyler içinde 2. sırada yer alıyor. 2008 yılında duyulan şarkının söz müziği ise Alper Bakıner imzalı.

[youtube=http://www.youtube.com/watch?v=pOmyuQfSkxI&w=560&h=315]

Dinleyin bakalım, siz de benim ve riciric nickli Ekşi Sözlük yazarının benzerlik tespitine katılacak mısınız?

Galip Derviş, Sıradan Bir Komediden Çok Daha Fazlası

Her bölümde farklı bir olayın ekrana geleceği, bir yandan ana hikayenin de sürdürüleceği Galip Derviş izleyiciye merhaba dedi. Ekranlarımız Comedic Crime Drama olarak adlandırabileceğimiz türdeki yeni bir episodik diziye kavuştu. 

İyi bir Monk (Galip Derviş’in uyarlandığı Amerikan yapımı dizi) izleyicisi olarak Galip Derviş’in senaryo bağlamında iyi bir uyarlama olduğunu belirtmem gerek ancak yan rollerdeki çoğu oyuncunun Akasya Durağı ve Arka Sokaklar castından alındığını düşündürecek kadar kötü seçimler olduğu gerçeğini de söylemeliyim. Dizi üzerine yapılacak magazinel birçok yorum var elbette, diğer TV yazarları da bunu ustaca yaptılar hafta içinde.Benim tercihim bu kez biraz daha “farklı” bir yazı yazmak… Monk hakkında yazılan makale ve kitaplara şöyle bir göz gezdirdim yazı öncesi ve ilginç detaylara rastladım. Monk yani bizdeki adıyla Galip Derviş üzerine yapılan çalışmalarda en çok vurgulanan nokta dizinin gelenekselleşmiş şekilde toplumsal korku öğesi olarak görülen mental rahatsızlıkların bir şekilde kamunun ilgisi haline geldiğinin ispatı olması. Kahramanlardan ziyade antikahramanlara artan ilgiden bahsediyorum aslında… Örnek derseniz kişilik veya kaygı bozukluğu belirtileri yaşayan House, Behzat Ç gibi birçok örneğin yanına bir de Galip Derviş’i ekledik geçtiğimiz hafta. Elbette hepsinin sorunları ve karakterleri farklı ancak not düşmekte fayda var, neredeyse her dizide psikolog görmemiz de aynı denklemin eşittirinin yanında duruyor.

Damaklarda uzaktan benzeyen bir Sharlock Holmes tadı bırakan Galip Derviş’in kaygı bozukluğu bir yandan komedi unsuru olurken bir yandan da izleyicide hasta, sorunlu, farklı ve rahatsız olana yani bir “öteki”ye sempati uyandırdı. Bunun ciddi bir konu olduğu parantezini açarken dizinin gelecek bölümlerini de bildiğim için bu “anormalliğin” Galip Derviş kimliğinin ayrılmaz bir parçası olduğunun ispatlanacağını söyleyebilirim. Aynı House M.D.’de House’un tedavi gördükten sonraki halinin izleyicide yabancılık uyandırması gibi Galip tam da bu ötekilikle izleyici tarafından kucaklanacak. Hatta (evde aileleriyle diziyi izleyenlerin onaylayacağından eminim) annelerin bu diziyi sevmesine de bu yüzden şaşırmıyorum, Galip’in titizliği ve korkuları izleyicinin de kendisinde gördüğü takıntılarla yüzleşmesini sağlayacak zamanla…

Galip’in hem hediyeli hem de lanetli olmasına neden olan o detaycılığı öyle iç içe geçecek ki ilerleyen bölümlerde dahilik ile deliliğin nasıl da aynılaştığına şahit olacağız. Galip’in farklılığından doğan bu kimliği yargılanarak değil, hoş görülerek ve kucaklanarak sahiplenilecek. Deliliğin disipliner gücün ve denetim toplumunun meşrulaşması için nasıl da zorunlu bir söylem olduğunun örneği olacak aslında dizi. Galip’in takıntıları içinde “deli”liğini yani toplumsal düzene uymadığı için tedavi görmesi gereken biri olmasını izlerken, polis yani toplumsal düzeni sağlamakla görevli olmasındaki çelişkiyi belki çoğu izleyici görmezden gelecek. Düzeni sağlamak için önce düzene uyması gerektiğini yani mesleğine dönmek için önce takıntılarından kurtulması gerektiğini bilerek bu mücadeleye tanık olurken düzenden kast edilenin sorgusunu yapmak istemeyecek belki izleyici… Ancak alttan alta bu sorgunun olacağının sinyallerini aldım ilk bölümden ve Monk’ta ilhamla.

Monk hakkında yani Galip Derviş’in orijinali üzerinden biraz daha ilerlersek henüz bizde olmayan ama olabilecek birkaç medya tartışmasını da açayım diyorum. Monk’un akademik tartışmalara neden olduğu konulardan biri de dizideki ilginç ürün yerleştirmelerdi. İlginç bir pazarlama stratejisinin aracı olan dizi, Adrian Monk’un takıntısı olan eşyaların markalarının beyanıyla tartışma başlatmıştı. Yani kullandığı ıslak mendilin markası belliydi, takıntılı karakterin içtiği suyun markası da biliyordu. Mikrop fobisi olan birinin bile kullanmak isteyeceği kadar temiziz mesajı veren markalar dizinin ekmeğini yerken tüketim ve ürün yerleştirme meselesine yeni bir parantez açılıyordu. Markaya güven yaratan öğe obsesif bir adamın detaycılığı oluveriyordu, ne ilginç değil mi? Galip Derviş’te de aynı uygulama olacak mı, ürün yerleştirmeler bizde de bu tip tartışmalar yaratacak mı göreceğiz. Şimdiden belirtmem gereken ise dizinin reklamlarında sürekli Engin Günaydın’ın oynadığı reklamların dönmeye başladığı… Dizide anti kahramanı canlandıran oyuncu reklamlarda bir firmanın güven telkin edecek yüzü oluverdi bile birkaç dakikada. Dizi yeni pazarlama tartışmalarına da açık gibi yani… Belki o firmanın Günaydın’ı reklamlarında oynamasının nedeni bu roldür ne dersiniz?

Özetle Galip Derviş sıradan bir komedi değil, bir de bu gözle bakın, Galip’in deliliklerinin altında çok daha fazlasını göreceksiniz.

Engin Günaydın’lı Monk uyarlaması: Kaçık Dahi

Son sezonlarda yerli uyarlamaların arttığı ekranlarımızda yapım çalışmaları süren yeni bir dizi de Monk… Yani Kaçık Dahi… Başrollerini Engin Günaydın ve Algı Eke’nin paylaşacağı dizinin orijinali üzerinden kısa bir analizle beklentilerinizi yönlendirmek istiyorum. Geçtiğimiz yıllarda izlediğim diziye daha önce birkaç yazımda değinmiştim hatırlarsınız. O zamanlar yerli uyarlamanın yapılacağından bihaberdim tabii. Öncelikle dizi Monk doğal olarak Kaçık Dahi dizisi hakkında genel bilgilerle başlayalım.

Obsesif olan karakterin ipuçlarını birleştirerek polise yardımcı olduğu ve olayları dikkati sayesinde çözdüğü bir dizi Monk. Adrian Monk adlı baş karakterimiz eşi öldürüldükten sonra takıntı edinen eski bir polis dedektifi olarak, takıntıları nedeniyle kovulduğu büroya geri dönebilmek için kendini ispat çabasında… Eşinin kurban edildiği cinayeti çözmek en büyük amacı olan Monk, emniyete yardımcı olarak dedektiflik yapar, en büyük destekçisi hatta tek yardımcısı ise hemşiresi olan Sharona Fleming’dir. Kendisi oğluyla beraber yaşayan, sarışın ve amiyane tabirle evlilik meraklısı bir karakterdir Sharona… Monk’u rahatlatabilen ve ona söz geçirebilen tek karakterdir aynı zamanda ve deli dolu halleriyle diziye renk katar. Tabi dizide Monk’un yakın arkadaşı  Leland Stottlemeyer ve teğmen Randall “Randy” Disher’ı da unutmamak gerek. Böyle küçük bir kadro içinde geçer dizi…

Bu kadar genel bilginin ardından biraz yoruma geçelim… Engin Günaydın’ın canlandıracağı Monk’un fobilerle ve takıntılarla dolu günlük hayatı izleyiciyi çekecek diye düşünüyorum. Her ne kadar diziyi izlerken Burhan Altıntop ile olan anılarımızın aklımıza geleceğinden endişe duysam da Günaydın bence çok doğru bir seçim. Zira Monk’un portresi için alternatif bir isim daha belirmiyor aklımda.

Algı Eke’ye gelirsek… Sempatik bulduğum ancak oynadığı tüm dizilerde aynı karakterin göç etmiş versiyonlarıyla ekrana geldiğini düşündüğüm oyuncu, bu dizide fettan yardımcıyı oynayacak. Baba Ocağı ve Dürüye’nin Güğümleri dizilerinde Ege, Annem Uyurken’de ise “Almancı” ağzıyla konuşan oyuncuyu ilk kez İstanbul ağzıyla konuşurken göreceğiz. Komediyi kotarabilecek enerjiye sahip olan Algı Eke rolün altından kalkar ancak öncekilerden ne kadar farklı olur, her sahnede o meşhur göz devirmeleri izlemeye devam eder miyiz şüphem var.

Uyarlama demişken casting kadar senaryoda önemli, örneğin Monk’un karısına olan aşkının dramatize edilmesi dizinin sihrini bozacak en büyük hata olur herhalde… Türkiye uyarlamalarında sıkça gördüğümüz bu damardan acı zerki (hatırlarsınız Umutsuz Ev Kadınları’nda Songül Öden gelinlikle koşarken arkadan “Oy Gelin” türküsü çalıyordu) umarım Monk’ta da denenmez. Dizinin naifliği ve izleyiciyi sıkmadan polisiye hikayelere komedi katarak farklı bir üsluba sahip olması da hep bu dozbilirliğin sonucu… Gerçi Barış Pirhasan gibi usta bir yönetmen ve senaristin kalemi söz konusu olunca endişelerim yersiz de çıkabilir ama hazırlık aşamasında bu önerinin kulağa yerleşmesinde fayda var.

Emin olduğum ise Monk’un episodik dizi eksiği olan Türkiye televizyonları için taze bir kan olacağı… Her bölümde bir cinayetin çözüleceği dizi, iyi uyarlanırsa orijinali gibi pekçok ödülü toplar ve uzun süre devam eder ve tam bir hafta sonu dizisi olur (yayın gününü bilmiyorum ama bence hafta sonu seçilmeli) ancak adının konuşulduğu gibi “Kaçık Dahi” olmaması şartıyla… Obsesyon gibi türevlerini pekçok kişide gördüğümüz bir rahatsızlık için “kaçık” tamlaması birkaç numara büyük duruyor. “Tuhaf Dedektif” gibi bir isim bile daha uygun geliyor şu an bana, tabii karar yapımcı ve kanala ait.