Huzur Sokağı’na sokaktan imaj ayarı

Huzur sokağı dizisinin eleştirilere odak olan özelliklerinden biri antikapitalist mesajlarla günümüz sermaye piyasasının en büyük aktörü yeni nesil islami kesimin kucaklanamayacağı, diğeri ise karakterlerin fazla kutuplaştırılarak gerçekçilikten uzaklaştırıldığıydı. 


Öyle ki ne türbanlı karakter (Sinem Öztürk canlandırıyor) sokakta görülen profile görünüşüyle benziyor, ne de başı açık karakterler çeşitlilik olarak gösteriliyordu. Türbanlı genç kadın karikatür gibi görünürken başı açık kadınların da bir anlamda “kötü”nün temsili olduğu gözden kaçmıyordu.

Bu safi iyi ve safi kötü yakıştırmalarında maalesef henüz bir değişiklik olmadı. Ancak dizideki türbanlı karakterin giyimi bu hafta itibarıyla daha gerçekçi bir hal aldı. Omuzlara dökülen eşarpların yerine günümüz tesettür giyimin modasını oluşturan eşarp modelleri dizide kullanılmaya başlandı. İlk kez Hacı dizisinde gördüğümüz “başörtüsü meselesi”, Huzur Sokağı’nda beklenen hassasiyetle ele alınmasa da gerçekçiliğe yaklaşmayı hedef aldığı imaj değişikliğinden anlaşılıyor. Huzur Sokağı’nın kutuplaştırdığı mesele, başka bir dizide ise bu hafta beklenen hassasiyeti taşıyarak ele alındı.

Kayıp Şehir de türban konusuna değindi

Kayıp Şehir’de bu hafta üniversiteye başlayan Seher dizide karşılaştığı türbanlı öğrencinin okula yasak nedeniyle 2 yıl ara verdiğini öğrendi. Birkaç sahne sonra Seher’i bira içen arkadaşlarının yanında otururken gördük…

Türban mevzunun üniversiteleri karıştırdığı dönemde üniversitede okuyan biri olarak söyleyebilirim ki, ben Huzur Sokağı’ndaki değil Kayıp Şehir’deki tabloya aşinayım. Okula ara vermek zorunda kalan, kabinlerde baş açtırılan, eylem yapan, okuldan uzaklaştırılan, dersten atılan genç kadınları gördüm ve onların mücadelesine tanık oldum. Aynı arkadaş grubunda bir kısım bira içerken, diğer kısmın içmeden de aynı masada oturabildiği, sohbet edebildiği vebirbirine saygı duyabildiği arkadaş gruplarının içinde bulundum. Başı açık öğrencilerin de özgürlük mücadelesine destek verdiğini, kötülük timsali olmadığını yaşayarak deneyimledim. Huzur Sokağı sokaktan gelen uyarı üzerine imaj değiştirdi doğru, ancak sokaktaki gerçeği resmetmek için kıyafetten çok daha fazlasını değiştirmek gerekiyor. Simgesel öğelerle karakter tahlili yapmak maalesef ancak önyargı doğurur…

 

Huzur Sokağı’ndan ne bekledim ne buldum?

Huzur Sokağı başlamadan önce dizide ilk kez bir türbanlı başrol olacağını ilk kez ben yazmıştım. Yazıda değindiğim, beni endişelendiren noktalar özetle şöyleydi:
“Dizideki bu din veya ahlak cetveliyle ölçüm göstergelerinin nasıl olacağını çok merak ediyorum. Bu noktalar doğru işlenmezse hassasiyetlere dokunabilir, ayrıca “doğru yol” pusulası olma gibi bir misyonun da edinilmediğini umuyorum.
Şimdi başörtülü bir karakterin dizide öne çıkacağını gördüğümde heyecan duyuyorum, ancak bir tabu yıkılırken türbanlı karakterleri ilahlaştırma, başörtüsünü ahlak simgesi olarak tabulaştırmaya da gidilmemesi gerektiğinin altını çiziyorum.
Simgesel anlatımla karakterlerin özellikleri böylesine desteklenirken karakterleri izleyicinin kafasında “ahlaklı” veya “ahlaksız” olarak yaftalamak çok daha kolay olacaktır, aynı şekilde safi iyi ve kötü karakter yaratımları da izleyicide o simgelerle bütünleşecektir. Eğer bu semboller yafta olacak kadar net ayrılırsa vay halimize, zira o zaman Samanyolu TV dizilerinden bir fark kalmaz 
İlk bölüm yayınlandı, maalesef endişelerimde haklı çıktığımı görüyorum. Safi iyi ve safi kötü karakterler Stv dizilerindeki gibi gerçekdışı vaziyette kurgulanmış. Başı açık kadınlar bir şekilde yoldan sapmış görülüyor, Bilal’in kardeşi internetten sevgili buluyor, Yeşim Salkım’ın canlandırdığı karakter kocasını aldatıyor, üniversiteli kadınlar sarhoş olup küfelik şekilde eve geliyor… Buna karşın türbanlı hiçbir karakterin kötü tek bir yanı yok. İşte bu tam da o bahsettiğim yafta, bu önyargıyı kıracağını umarak izlemeye oturduğum dizi, başka bir önyargıyı yeniden üreterek ekrana geldi. Sonuç: hayal kırıklığı…
Gelelim dizinin mesajlarına… Dakika bir gol bir… İlk sahnede geçen konuşmada özetle şu sözlere yer verildi: “İnsanların kapitalist düzende köleleştirilmesi için değerlerinden koparılması gerekti ve öyle yapıldı.” Dizide bu repliğin geçmesinin nedeni esas kadının babasının kapitalizmin baş aktörlerinden olması yani işadamı kimliği taşıması… Yani kadının ailesi değerlerinden kopan kısım, zaten dizi boyunca da izleyici buna ikna edilmeye çalışıldı.
Neyse şu cümleyi biraz deşelim beraber. Bu kadar sığ bir genelleme yapılamaz. Uzun uzun açıklayamayacağıma rağmen yazmadan geçemeyeceğim, alt sınıfların din üzerinden muhafazakarlaşması da aslında kapitalizmin sonucudur. Weber’in “protestan etiği ve kapitalizmin ruhu” anlatımında da altını çizdiği gibi Tanrı tarafından seçilmemiş gibi görünen, cennet vaadine ulaşması için çalışması gereken, fakir olan insanlar yaşamları boyunca çalışarak seçilmişliğin işaretlerine ulaşmaya çalışırlar ve asıl bu şekilde kapitalizmin kölesi olurlar. Aslında tek tanrılı dinlerin, bu teori üzerinde Hıristiyanlık ve daha da indirgersek Protestanlığın, cennet vaadi zaten kapitalizmi var etmiştir. Ömrü boyunca çalışarak tanrıya yaranmaya çalışan insanlar asıl bu şekilde köleleşirler.
Biraz daha güncel bir şekilde dile getireyim. Değer denilen şeyin içinde yalnızca dini öğeler değil aile gibi kutsallar da vardır. Halbuki kapitalizmin ailenin yıkımı değil inşası için çaba sarf eder. İnsanların çalışması, aile kurması desteklenir ve aileyi geçindirirken borçlanarak sistem dışına çıkması daha da zor kılınır. Kapitalizmi tam da bu şekilde bu kutsalları yeniden üretir. Günümüzde çalışanlarına lojman yaptıran şirketler hem işçilerin sosyal hayatlarını kontrol eder hem de çalışanlarını taksitle kendilerine bağlayarak işten ayrılmamasını veya isyan etmemesini garantiler.
Dinin sabır öğütlerinin çokluğu da farklı bir nedenle değildir! Protestan etiği üzerinden gidersek tasarruf gereğinin dindeki vurgusu da aynı şekilde sermaye birikimi içindir.
Çok fazla teoriye girip sizi sıkmak istemem ancak dizide anlatıldığı gibi bu değerlerden uzaklaşma meselesi tamamen palavradır. Üst sınıf içinde rasyonelitenin inşasıyla beraber dinin tasfiye girişimi sonunda dinin kapitalizmin aracı olarak kullanılmasıyla şekil değiştirmiştir. Aslına bakarsanız üst sınıfın değerlerinden uzaklaşması değil tam tersi değerlerin alt yapısını en çok farkına varanlar olarak onları kullanması söz konusudur. Daha fazla o cümleyi deşmek istemiyorum ancak dizideki bu iyi kötü, zengin fakir ayrımının temelsizliğini daha net görün istedim…
Dizide içerik açısından daha eleştirilecek birçok nokta var. Cinsiyetçi söylemler mevcut, dizide bir kadının (Güven Hokna canlandırıyor) erkekler hakkında şu ahkamı değinmeye değer: “Erkek erkektir sonuçta fırsatı varsa kadın da kaşınıyorsa (aldatır demek istiyor)… Ben kocama bile güvenmem…” “Erkek erkektir, kadın kaşınır” cümlesindeki cinsiyetçiliği açıklama gereği bile duymuyorum.
Neyse daha fazla deşmeyelim, deştikçe suyu çıkıyor bu işin. Stv dizilerinden daha yüksek prodüksiyonla hazırlanmış, daha tanınmış oyuncuların oynadığı ancak önyargılar anlamında Stv dizilerinden bile öteye geçememiş vasat bir dizi izledim bu hafta. Hacı dizisinden sonra ilk kez büyük kanallarda türbanlı bir karakter göreceğim diye sevinmiştim ancak bu dizisinin altyapısı Hacı’yla boy ölçüşmeye bile yetmez.

atv’de bir tabu yıkılıyor, türbanlı karakter diziye giriyor

atv'de bir tabu yıkılıyor, türbanlı karakter diziye giriyor
Milli sinemanın ilk örneklerinden “Birleşen Yollar” bu kez dizi olarak ekrana gelecek. Filmden giriş yapmama bakmayın aslında eser (dizisinin de aynı ismi taşıdığını belirtelim) Huzur Sokağı adını taşıyor ve Şule Yüksel Şenler’e ait.
Mütedeyyin bir ailenin yakınlarına taşınan komşularıyla ilişkileri üzerine kurulan hikayede, Kutsi işte bu mütedeyyin ailenin oğlunu canlandıracak. Selin Demiratar ise mahalleye gelen zengin ve havalı komşu rolünde karşımıza çıkacak. Kitaba ve filme göre önceleri muhafazakar genç adamla alay etmek için onunla gönül eğlendiren Feyza yani Selin Demiratar sonraları Bilal’e aşık olacak. Bilal, Feyza’nın kendisiyle alay etmek için iddiaya girdiğini öğrendiğinde ise hikaye çözülmeye başlayacak, yollar ayrılacak ve genç kızımız imana gelecek. Yani dizi (kitap ve filmden uyanan beklentilerimize göre) aşk hikayesinin yanı sıra bize klasik bir zengin-fakir tasviri de sunacak. Hatta zenginlerin “burnu büyük” tavrı dizideki bu “mütedeyyinlerle alay etme” noktasında vücut bulacak. Ben dizide kitap ve filmdeki kadar din üzerinden yol alınmayacağını düşünüyorum, dizide muhtemelen bu zıtlaşma bize “ahlaklı” “ahlaksız” tanımlamasıyla yansıtılacak. Ancak simgesel ögeler dizide unutulmamış…
Huzur Sokağı ahlak pusulası olmasın
Neyse, öncelikle gelelim dizinin benim sıkıntılı gördüğüm noktalarına… Dizideki bu din veya ahlak cetveliyle ölçüm göstergelerinin nasıl olacağını çok merak ediyorum. Bu noktalar doğru işlenmezse hassasiyetlere dokunabilir, ayrıca “doğru yol” pusulası olma gibi bir misyonun da edinilmediğini umuyorum. Zira o zaman Samanyolu TV dizilerinden bir farkı kalmaz Huzur Sokağı’nın.  Henüz ilk bölümü izlemeden, senaryoyu görmeden bu yorumların havada kaldığını farkındayım ancak üzerinde durmak istediğim önemli bir nokta olduğu için özellikle bu diziyi yazmak istedim.
atv’ye türban girecek
Ulusal kanallarımızda genelde alışık olduğumuz karakterler başörtüsü takmazlar. Bu dizide bu duvar kırılacak. Dizinin basına sızan ilk fotoğraflarından anladığımız üzere Sinem Öztürk’ün canlandıracağı karakter dizide türbanlı olarak rol alacak. Daha önce genç oyunculardan Demet Evgar ve Fahriye Evcen’in sinemada giydiği bu muhafazakar giyim öğeleri uzun zamandan sonra ilk kez popüler bir genç oyuncunun üstünde bir dizide yer bulacak.
“Muhafazakar mesaj” tartışması açılacağını, dizinin belli odaklarca hedef alınacağını şimdiden tahmin etmek zor değil. Ben ise dizinin başka bir muhafazakarlık örneği olan “başörtüsüne ekran yasağı” temelinde bir tabuyu yıkacağından bahsetmek istiyorum. Daha önce defalarca “diziler madem bizi anlatıyor neden dizilerde başörtülü karakter yok, neden hiç Alevi veya Rum vatandaş yok” diye yazmıştım. Şimdi başörtülü bir karakterin dizide öne çıkacağını gördüğümde bu yüzden heyecan duyuyorum, ancak bir tabu yıkılırken türbanlı karakterleri ilahlaştırma, başörtüsünü ahlak simgesi olarak tabulaştırmaya da gidilmemesi gerektiğinin altını çiziyorum.
Nefret söylemine dikkat!
Umarım Huzur Sokağı bu hassasiyetleri de dikkate alarak kaleme alınmıştır. Umarım ekranda bir tabunun yıkılışına sevinirken bir başka yeni tabunun doğuşuna tanıklık etmeyiz. Zira simgesel anlatımla karakterlerin özellikleri böylesine desteklenirken karakterleri izleyicinin kafasında “ahlaklı” veya “ahlaksız” olarak yaftalamak çok daha kolay olacaktır, aynı şekilde safi iyi ve kötü karakter yaratımları da izleyicide o simgelerle bütünleşecektir. Muhafazakar karakterlerin sivrileşeceğinden korkup türban giydirmekten korkan yapımcıların, türbanlı kişilerden daha muhafazakar zihniyette karakterler yazmaları artık yadırganmazken (dizilerde namus ölçütlerini bir hatırlamanız yeterli) sembollerden bu kadar korkulması da anlamsız kalıyordu. İlk kez ekranda genç ve türbanlı bir kadının aşkını izleyeceğiz, aşık olmanın ve en önemlisi kadın olmanın bir simge altında anlam kaybetmediğini göreceğimizi umarak ve dizi sonunda herhangi bir kesim için nefret söylemi yazısı yazmak istemediğimi üsteleyerek belirtirken, dizinin yapımcısı ve kanalını bu girişimi için “şimdilik” tebrik ediyorum.
atv'de bir tabu yıkılıyor, türbanlı karakter diziye giriyor