Medcezir Dizisinin Tutması Tesadüf Değil

Medcezir dizisinin castı geçtiğimiz yıl kulislerde konuşulmaya başlandığında, senaryo ve yapımcı adını duyduğumda ilk sözüm “kesin tutar” olmuştu. Hatta aylar önce, dizi başlamadan yazdığım iki yazıda da dizi izleyicileri ve sektörü biraz olsun takip edenler için malumun ilamı olan bu kehaneti dile getirmiştim. Elbette yanılmadım, dizi birkaç bölümde sadık izleyicisini oluşturdu, aldı başını gidiyor.

Nedenlere nasıllara gelmeden önce casttan başlayalım. Medcezir’in en büyük avantajı  popüler başrolleri. Çağatay Ulusoy ve Serenay Sarıkaya dizinin sosyal ağlardaki TT nedenleri ve “gözünüz güzel görsün” kozları. Yan rollerin avantajı ise sağlam oyunculuklar. Barış Falay, Mine Tugay gibi kamera oyunculuğunu iyi bile isimlerin yanında Kayıp Şehir ile dikkat çeken ancak “asıl patlamasını bu diziyle yapar” dediğim Taner Ölmez de performans yükseltiyor. Çağatay Ulusoy’un da çok çalıştığı, ekrandan uzak kaldığı vakitlerde oyunculuğa yoğunlaştığı her halinden belli, çok gelişme var. Adını Feriha Koydum’da ilk sezon kendi sesiyle bile oynayamayan konu mankeninin yerini Medcezir ile gelişmeye açık, çalışkan genç bir dizi oyuncusu almış sanki…

Medcezir Dizisi
Medcezir Dizisi

MEDCEZİR, SIRADAN BİR GENÇLİK DİZİSİ DEĞİL!

Senaryo detaylarına gelirsek malumunuz The O.C.’nin uyarlaması olan dizinin diğer gençlik dizilerinden ne farkı vardı, neden tutacağından bu kadar emindiniz derseniz… Medcezir insan hayata nasıl başlarsa başlasın kırılma yaşayabileceğini, hayatının fırsatını ele geçirebileceğini anlatıyor. Bu sosyal mobilite meselesini Kavak Yelleri, Küçük Sırlar, Pis Yedili gibi gençlik dizilerinde değil Adını Feriha Koydum, Şöhret, İntikam, Ezel gibi dramalarda izledik daha önce. Genç izleyicileri hedef alan bir iş için bu klişe aslında bir yenilik, ancak drama izleyicileri için de bir o kadar bilindik ve umut vadettiği için hala çekici. Bu yüzden Medcezir yalnız bir gençlik dizisi değil, orta yaş izleyici için de iyi bir alternatif.

Biraz daha derine inersek aslında bu anlatım toplumdaki fırsat eşitsizliğini örten bir kılıf ve izleyiciye kendi hayatından pay biçebilmesi için hazırlanan bir “Amerikan rüyası”. Dizide Yaman’ın yaşam savaşı aslında tam da sınıfsal hareketlerin yerini bireysel mücadelenin aldığı dünyayı yani hepimizin yaşamını resmediyor. Yaman tek başına mücadele ediyor, sınıfsal kimliğini geçmişinde bırakarak yeni bir aidiyet için çabalıyor. Bireysellik dizideki hikayenin gerçekçiliğinin ve izleyici tarafından kabullenilmesinin anahtar noktası.

Bir diğer taraftan bakarsak sınıfsal farklılıkların alım gücüyle ve tüketim mallarıyla somutlaştığı dizide izleyicinin önyargılarıyla da yüzleşme fırsatı var. Çevrenizde otomobil hırsızı olduğunu bildiğiniz bir genç olsa siz ona nasıl bakardınız? Evinize alır mıydınız? Peki ya onun annesi üvey babasını öldürmeye kalkışmışsa? Ağabeyi zaten hapisteyse? İşte Yaman izleyici için hem yakışıklılığı ve sempatikliğiyle sevilecek hem de üstündeki etiketleri sebebiyle onları önyargılarıyla yüzleştirecek bir nesne. Bu da karakterin çekici olan bir diğer yanı… Ötekine duyulan merakın ve önyargının temsili… Keza orta-alt sınıf izleyici için de Mira’nın ve arkadaşlarının yaşam şekli merak ve önyargı konusu.

YAMAN’IN KURTULUŞU GEÇMİŞİNDE SAKLI

Kişinin sınıfsal aidiyetinin onun kültürel mirasını, beden dilini, aksanını, kültürel ve sembolik varlığını da biçimlendirdiğini düşündüğümüzde ise bazı önyargıların da doğrulandığını tespit edebiliriz.  Hikayede Mira’yı arkadaşları kapının önünde sızmış halde bırakırken onu Yaman’ın evine alıp şefkat göstermesi bu yüzden tesadüf değil. Yaman “diğerlerine göre” daha saftır… Onun çevresinde de “kötü” insanlar olduğu gösterilse de (üvey babası gibi) aslında iki sınıfa da aynı derecede objektif bakılmadığı ufak detaylarla analiz edilebilir. Örneğin zengin olanlar içinde en iyi olan avukat da aslında alt sınıftan gelmektedir… Zaten Yaman’ın kendi konumundan kurtulmasının, refah içinde bir hayat sürmesinin yolu da dizide bu saflığını yani aslında kendi sosyal mirasını devam ettirmesine bağlı. Hatırlayın ona yeni bir hayat vermenin şartı çok çalışması, iyi bir insan olmasıyla mümkün ve her şeyden önce haddini bilmesi ile…

Özetle Medcezir yani The O.C. tutması tesadüf olmayacak iyi ince bir senaryo ve cast seçiminin stratejik hazırlanan bir planın ürünüdür. Bu yüzden AB kadar Total izleyicide de iddialı ve kanalı, yapımcısı için herkesin izleyebileceği bulunmaz bir nimettir.

Twitter.com/gizemkaboglu

Bu yazı ilk olarak Cine Dergi Ekim 2013 sayısında yayımlanmıştır.

www.cinedergi.com

Çağatay Ulusoy Ryan Olmuş Bile!

İzleneceği 1 km uzaktan belli olan, kendi kitlesini oluşturacağına emin olduğum bir dizi Medcezir. Diziyle ilgili ilk yorumlarım daha önce yazdığım şu yazıda bulunuyor, bu kez ikinci fragmanı değerlendirmek istiyorum.

Medcezir Dizisi

-Müzikler ilk izlenim olarak “budur” dedirtecek cinsten. Şimdiden dizinin müzikleriyle The O.C.’nin müziklerinin efsanevi namını Türkiye sınırlarında yeniden üreteceğine eminim. Eline sağlık Toygar Işıklı…

-Cast’ın çok uyumlu olduğunu daha önce de yazmıştım, oyunculuk tartışmasının bu aşamada ayrı tutulması gerektiğini de… Fragmandan gördüğüm Barış Falay ve Mine Tugay ikilisinden bu sezon çok güzel bir oyun izleyeceğimiz. Barış Falay’ın Şehir Tiyatrosundan bu yana yıllardır onlarca oyununu izlemiş biri olarak bu tip bir rolde ilk kez ekranda göreceğim için heyecan duyduğumu yazmasam olmaz.

-Gençlik dizilerinde alışık olmadığımız kalitede (Güneşi Beklerken hariç o dizinin de yönetmenliğini çok beğeniyorum) görüntüler gördüm. Sıradan bir gençlik dizisi değil The O.C. uyarlamasına yakışır bir yerli dizi izleyeceğimiz bu fragmanla belirginleşti.

-Çağatay Ulusoy’dan Ryan olur mu diye sormuştum twitter’da yanıtı ben veriyorum, olmuş bile…

İyi seyirler…