Türbanlı Bülent Ersoy, Başörtülü İlahi Şov

Gündem malumunuz Bülent Ersoy’un türbanla sahneye çıkması. Konuya nasıl baktığımı ben de birkaç satırla açıklamak istedim. Yazıyı yazdığım dakikalarda program devam ediyor ve başımı her ekrana çevirdiğimde türbanlı bir kadını ekranda ilahiler söylerken görüyor, gözüm Twitter’a kaydığında ise nefret söylemlerinin art arda sıralandığı timelineımdan utanıyorum.

Bülent Ersoy Türban
Bülent Ersoy Türban

Sektörde tanınan bir basın danışmanı “Allah’ın verdiği bedeni değiştir, sonra türban tak!” diye ahlak bekçiliğine soyunuyor örneğin veya gazetecilik yapan bir diğeri “böyle müslümanlık mı olur” diye yakınıyor. Transfobinin had safhaya ulaştığı şu dakikalarda ise benim takıldığım bambaşka bir nokta var.

Yıllardır transeksüel olup, Türkiye’de onca engele rağmen bir başarı öyküsü ortaya koyan bir isim Bülent Ersoy… Bu açıdan takdir etmemek elde değil… Yalnız trans kimliğini arkada bırakıp “kadın” kimliğiyle var olma çabası da eleştirileri beraberinde getiriyor. Örneğin, Ersoy’un tek bir trans cinayeti hakkında demecini hatırlamıyorum veya herhangi bir onur yürüyüşünde kendisiyle hiç karşılaşmadım.

“Sahne yasaklarına, cezalara rağmen dik durabilmeyi başardı, en büyük aktivizmi antimilitarist açıklamalarıyla yaptı” diye teselli bulanlara “Bunları da yaparken kendisinin “kadın” kimliğine sahip olduğu vurgusuyla yapmıyor muydu?” diye soruyorum içten içe… Sonra farkına varıyorum ki, kendisini (halihazırda sahip olduğu, sahiplikten kastım aidiyet hissetmektir) kadınlık üzerinden var etmesi de aslında kişisel bir kararın ve saygı duyulması gereken bir kararın duruşu. Nasıl bir kadının giyimi, seksüel hayatı, cinsel yönelimi, aseksüel veya biseksüel olması ondan başka kimseyi ilgilendirmezse aktivist harekette yer alıp almaması da kişisel kararıdır.

İslamofobi ile transfobinin elbirliği yaptığı cümlelerle dolan twitter bir yandan da niyet okuma girişimleriyle doluydu. “Reyting için yapıyor” diyenler oldu… Samimiyet testine tabii tutulan yayın benim için de samimiyetsizlik içerse de bunun da gereksizliğini kısa süre sonra farkına vardım. İster reyting için, ister inanç, ister siyaset için giyinmişti… Bananeydi? Ben her giyindiğimin hesabını veriyor muydum, Bülent Ersoy vermeli miydi?

Türbanın reyting için bir hamle olarak kullanılabilmesi bile bundan 20 yıl önce hayalken bugün bunun samimiyet testine tutulması asıl samimiyetsizlik değil miydi? Çok değil 3 yıl önce hiçbir ulusal kanalda türbanlı başrol göremez, birkaç ay öncesine kadar hiçbir haber programında başörtülü muhabire mikrofon verilmezken benim için bir bezden farksız, kimi için kutsal olan bir kıyafet üstüne bu kadar dil yorulması bile çok aşağılıkça ve ayrımcılık dolu değil miydi? Öyleydi…

Dün pantolon bugün etek yarın başörtüsü giyen bir kadını kıyafetinin bu dahil herhangi bir yazıya konu edilmesi bile utanç vesilesi bence. Bu yüzden özür diliyorum, kafa yorduğum, yazdığım, yayınladığım ve her şeyden önce onca transfobik kişiyi Twitter takip listemde tuttuğum için…

Ekrana gelirsek mevlid kandilinde bir transeksüel bireyin ilahi okuması bile düş gibi… Samimi veya değil, kendisi reddediyor veya kabul ediyor… Yine de ayrımcılığa karşı bir düş gerçekleşti dün akşam. Buna da şükür…

Bülent Ersoy… Televizyonculukta çok zeki bir kadın olduğunu ispatladığını düşünüyorum. Yine de ahlanıyorum… Keşke trans cinayetleri konusunda da militarizm eleştirisinde bulunduğu gibi çok değil, İsmail Türüt’ün şovuna katılıp kürtçe şarkı okuyan gönlümüzün direnişçisi Yıldız Tilbe kadar aktivist olabilseydi. Gönlümden geçen bu, sıradan bir eleştiri.