Yalan Dünya Sakız Gibi Uzadı, Bu Dizi Artık Bitmeli

Yalan Dünya’nın bitip bitmeyeceği tartışması aylardır dönüyor. Öyle ki aralık ayında biteceği konuşulan Yalan Dünya bitmeyecek açıklamalarının ardından yalnızca 3 ay sonra yeniden aynı dedikoduyla gündeme geldi. Konuyla ilgili bilgim olup olmadığını soranlara verdiğim yanıt ise beni bu yazıyı yazmaya meylettirdi. “Bitecek mi bilmiyorum ama şu kesin artık bitmeli…”

Yalan Dünya ilk sezonuyla ekrana renk katan güzel bir komediydi, doğru… Ancak ikinci sezonda gitgide daha da karikatür hale gelen karakterler ve kısır, dar odaklı konusuyla ilgi çekiciliğini kaybetti. Reytinglere bakarak nicelik ölçüsüyle yapmıyorum bu yorumu tamamen niteliksel bir kayıptan bahsediyorum. Onlarca bölümdür aynı repliklerle “güldüren” karakterler artık bana sıkıntı getirdi. İzleme o zaman derseniz hakkınız var elbette, zaten işim TV yazarlığı olsa izlemezdim

Yalan Dünya neden Avrupa Yakası’nın muadili olamadı?

Yalan Dünya bize oyunculara ait bir dünya gösteriyor, dizinin içerisinde çekilen bir diğer dizi olan Fırat’ın Yazgısı’nda ise bambaşka bir kültür resmediliyor tabi sadece komedi unsuru olarak zira herhangi bir sorgulama olmadan…

Dizinin iki ev halkı arasında da kültürel farklılıklar var elbette ancak bu farklılıklar her ne kadar çatışma yaratabilecek potansiyelde olsa yaratmıyor çünkü her iki grup da yerel özellikler taşıyan “Cihangir” sakinlerinden… Biri taşralı diğeri İzmirli iki grubun statü sorgulaması ve aidiyet problemini izlemiyoruz biz Yalan Dünya’da. Avrupa Yakası’ndaki Burhan’ın gerçekten çatışma içinde olduğu Nişantaşı kültürü, Yalan Dünya’da çatışmadan yoksun kalıyor. Evet yerel özelliklerini kaybetmemiş bir aile var, hala anne çamaşır suyuyla temizlik yapıyor, evin kadını timsah derisi çanta peşinde koşarken avam saç rengiyle çelişki yaratıyor… Ancak Burhan kadar kendiyle derdi yok hiçbirinin, Gülistan’ın “Ben de sizdenim” ispatı detaylardan öteye geçip bir çatışma hikayesi yaratamıyor aynen Selahaddin’in böyle bir derdi olmadığı gibi… Dizi bize bu yüzden çatışmayla sürekli yeni hikayeler yaratan Avrupa Yakası’nın tadını vermiyor ve hikayeye uzadıkça sakız benzetmesiyle bir tutulabilir hale geliyor.

Diziyi reklamlar çürüttü

Daha önce yazdığım bir yazıda Yalan Dünya’nın maliyeti nedeniyle karakterlerin reklamlarda görünmesinin mecburi olduğunu bu reklamlardan yapımcının da pay aldığını yazmıştım. Ancak bunun yarattığı antipatiyi de ele almak mecburi…

“Ne tarafa dönsem dizi karakterlerini görmekten bıktım usandım, karakterler antipatikleşmeye sürekli bir şeyler pazarladıkları için samimiyetsiz gelmeye başladı ki bir komedi dizisi için bu antipatikleşme pek hayra alamet değil. Umarım bir tek ben antipati duyuyorumdur, izleyici benim gibi karakterlere yabancılaşmıyordur zira o reklamlar insanı diziden soğutur!” satırlarım işte tam da bu tehlikeden bahsediyordu.

Yalan Dünya Artık Bitmeli

Bu nedenle ki Yalan Dünya’nın bitmeyeceği açıklaması beni pek sevindirmedi. Aksine bir sezon daha ekranda olacak Yalan Dünya’dan alacağımız rutubet kokusunun endişesini duymaya başladım şimdiden. Oysa tadında bırakılsa güzel anılacak bir iş olabilirdi bu dizi her ne kadar bir Avrupa Yakası olamasa da…

Yalan Dünya Reklam Piyasasını İhya Etti!

Bugünlerde hangi kanalı açsanız kendinizi Yalan Dünya dizisinin içinde buluyorsunuz. Tüm reklam kuşakları onlar tarafından zaptedilmiş durumda. Gelin beraber bakalım hangi Yalan Dünya oyuncusu hangi reklamlarda rol alıyor diye. Şimdiden uyarayım liste uzun…

Dizi Karakteriyle Reklamları Arşınlayanlar

Olgun Şimşek’ten başlayalım kendisi Türkiye Ekonomi Bankası’nın yüzü, dizinin de Ahmet ve Selahattin karakterlerine can veriyor kendisi. Banka reklamlarında dizideki karakteriyle boy gösteriyor Olgun Şimşek, internet bankacılığı ve kredi üzerine hazırlanan reklam filmlerinde ünlü oyuncu dans da ediyor, şarkı da söylüyor.

Uzunca bir süredir aynı firmanın farklı reklamlarında boy gösterenlerden biri de Gupse Özay. Gupse Hanım, dizide canlandırdığı Nurhayat karakterinin ses tonu ve hareketleriyle Dacia adlı otomobil firmasının reklamlarıyla hem duvarlarda hem de ekranlarda karşımızda

Dizideki karakteriyle ürün tanıtanlardan biri de nam-ı diğer Orçun, Bartu Küçükçağlayan. Bartu Bey, Eti’nin Popkek’in yeni versiyonu Goa reklamlarında “öpüşelim mi” diye soruyor izleyiciye. Dizinin espri odağı öpüşme konusu reklamların da ana konusu…

Santral servislerinin gözdesi reklam filmlerinden birinde de diziden tanıdığımız Hakan Meriçliler başrolde, tabii Çağatay’ın kedisi Ebru ile… İkilinin 11818 santral servisi için çektiği reklam filmi uzun zamandır yayında.

Usta oyuncu, Yalan Dünya’nın anneannesi Gönül Ülkü Özcan da Doğan Yayın Holding’in internetten TV izleme platformu NetD ile ekranlarda şimdilerde.

Yalan Dünya’nın Reklam Sever Oyuncuları

Dizinin diğer iki oyuncusu İrem Sak ve Okan Çabalar ise bir başka reklam filminin oyuncuları. HSBC’nin yeni kampanyaları ikilinin fotoğraflarıyla göz önünde.

Banka demişken Yalan Dünya’nın Aslı’sı, dizinin aynı zamanda senaristi Gülse Birsel de Bonus kartın reklam yüzü. Kendisinin “Memet Bey” seslenişleri bugünlerde bir hayli popüler.

Sıkıldınız mı? Daha yeni başladık… Sarp Apak ile Öner Erkan da Nescafe reklamlarıyla ekranda yer buluyor. İnternette de hangi siteye tıklasanız önünüze çıkan reklamlarda ikilinin kahve keyfini görüyoruz.

Dizinin oyuncularından Altan Erkekli de diğer oyunculardan geri kalmış değil, usta oyuncu A101 adlı alışveriş marketinin yüzü olarak ekranda görünüyordu yakın zamana kadar.

Daha kim kaldı dediğinizi duyar gibiyim, Beyazıt Öztürk var mesela… Denizbank’ın yıllardır yüzü olan Öztürk’ü de listeye yazıyoruz an itibarıyla

Geldik son isme… Dizinin laz karakterine can veren Ömür Arpacı da Yalan Dünya’nın reklamlarla evlerimize konuk olan isimlerinden biri. Kendisi uzun süre Nescafe’nin yüzüydü, şimdilerde ise Airfel kombinin bebek bakmayı bilmeyen acemi kombicisi olarak ekranda.

Reklamlar Yalnız Oyunculara Değil Diziye De Yarıyor

Nereye gelmeye çalışıyorsun diye sorarsanız, geçtiğimiz günlerde bir gazete Yalan Dünya’nın reklamlarda oynayan oyuncularının 50 bin ile 200 bin lira arasında değişen kaşelerle anlaşmalar imzaladığını yazıyordu. Bu haberler gündemdeyken hem bu listeyi çıkarıp arşive not düşmekte hem de aslında bu reklamların yalnızca oyuncuya kazandırmadığının altını çizmekte fayda var diye düşündüm. Yalan Dünya üzerine net bir bilgim yok ancak çoğu yapımcının dizi bütçelerinin reklamla amorti edilmesi üzerine yapılan anlaşmalarla oyuncuların yaratılan karakterlerle oynadığını reklamlardan pay aldığını bu şekilde birçok dizi karakterini reklamlarda izlediğimizi biliyorum. Yalan Dünya’da da muhtemelen bu denklem işliyor, böyle büyük prodüksiyonlu, hem sanat yönetmenliği açısından maliyetli hem de kalabalık kadrosuyla çıtayı yükselten bir işin bütçesi de sıradan komedi dizilerinin üstünde oluyor haliyle. Bu durumda oyuncuların rol aldıkları reklamlardan da karakter yaratıcısı kişi, senaryo yazarı ve yapımcı pay alıyor.

Dediğim gibi anlaşmaların detaylarını bilmiyorum ancak muhtemelen dizi devam ettikçe bu diziden daha pekçok ismi reklamlarda göreceğiz, görmek zorundayız. Ancak uyarmadı demeyin… Ne tarafa dönsem dizi karakterlerini görmekten bıktım usandım, karakterler antipatikleşmeye sürekli bir şeyler pazarladıkları için samimiyetsiz gelmeye başladı ki bir komedi dizisi için bu antipatikleşme pek hayra alamet değil. Umarım bir tek ben antipati duyuyorumdur, izleyici çıtanın üstündeki bu komedi dizisini izlerken benim gibi karakterlere yabancılaşmıyordur zira o reklamlar insanı diziden soğutur!

Muhteşem Yüzyıl tabuyu yıktı, komedi dizilerine gün doğdu

Muhteşem Yüzyıl’ın açtığı Osmanlı kapısından içeri bu hafta 3 dizi girdi. İşler Güçler’in “has oda kapısı açan” Sadi’si bir yandan, Yalan Dünya’nın Osmanlı’ya dayanan kan davası parodisi diğer yandan, Gani Müjde’nin Tükenmez Kalemi’nden damlayan Harem öteki yandan Osmanlı’nın komedisini izledik bu haftanın dizilerinde.

Sinemada daha önce Osmanlı Cumhuriyeti ile komedisini gördüğümüz Osmanlı miti Muhteşem Yüzyıl’ın televizyon tarihine geçen popüler anlatım adımıyla ekrandaki diğer işlere de cesaret verdi. Komedi dizilerinin başarısı her ne kadar onların hakkı da olsa bu başarılı imzaların mürekkebi Muhteşem Yüzyıl’a aittir, başarının en büyük mimarı tarihi popülerleştiren dramadır. Moda yaratan diziler nasıl geçmişimizde efsane işler olarak köşe taşı olmuşsa, Muhteşem Yüzyıl da o işlerden biri olduğunu böylece bir kez daha gösteriyor.

Yalan Dünya’nın Gerçeği Bu Mu?

Yalan Dünya’nın 15 Haziran 2012 tarihli yayınını ancak izleyebildim. 1 hafta geriden geldiğimin farkındayım, geç de olsa eleştiriyi dillendirmenin vaktidir.
Dizideki bir sahne üzerine yazılan bir yazı beni hayli düşündürdü. Yazı benim değineceğim noktayı o kadar güzel açıklıyordu ki kendi cümlelerimden önce o yazıdan bazı bölümleri aynen alıntılıyorum. “LGBTT’ler adına Murat Renay” imzalı yazıda dizinin senaristi Gülse Birsel’e seslenen şu satırlara yer veriliyordu:
“Senaristi olduğun Yalan Dünya’nın 15 Haziran 2012 tarihli bölümünde sahnede şarkı söyleyen Zerrin karakterinden intikam almak isteyen Selahattin’in pavyondaki herkese Zerrin’in aslında “dönme” olduğunu çirkin el işaretleriyle betimlediği ve müşterilerin de arkasına bakmadan mekanı terk ettiği bir sahne yazmışsın. Ne gerek var?
Bundan önce benzeri bir sahneyi yine yazdığını, Avrupa Yakası’nda Burhan karakterinin Yaprak’ın işine taş koymak için “dönme” olduğu dedikodusunu çıkardığını da biliyoruz. Bu bilgiyi de göz önünde bulundurup yeniden sana sormak isterim : Aynı ayıbı tekrarlamana ne gerek var?
Bari sen yapma Gülse. (…) En azından kendini belki de gerçekten trans olup o pavyonda şarkı söyleyen birinin yerine koy. Ancak gerçekte o pavyondaki insanların sanatçı travesti veya transseksüel diye o mekanı terk etmeyeceğini, bilakis oraya daha çok müşteri gelebileceğini de bil. Hatta sonrasında, bu trans arkadaşlarla ilişkiye giren “sapına kadar erkek”lerin işlerine geldiğinde bu arkadaşları tekme tokat dövdüğünü veya öldürdüğünü de bil. Bu nefreti, sen ve senin gibi senaristlerin yazdığı zararsız görünen senaryoların da körüklediğini, şiddeti normalleştirmeye fazlasıyla katkısı olduğunu da biraz hesaba kat.
(…)”
Böylesine düşüncelerimi ifade eden bir yazıya yer verdikten sonra fazla söze gerek yok, cinsel yönelimleri nedeniyle her gün şiddet gören insanların da şiddet gören kadınlar kadar çok olduğu Türkiye’de nasıl kadına şiddet “daha az geyik malzemesi” yapılmıyorsa nefret körükleyici her türlü ithaftan da kaçınılmalı.
Gülse Birsel gibi deneyimli bir mizah kaleminin kendini tekrarladığı Avrupa Yakası’nda ele aldığı konuları tekrar tekrar izleyiciye sunduğu tartışıladursun, hataları bile yinelediği gerçeği tokat gibi iniyor yüzüme. Homofobinin ve transfobinin her gün insanların canını aldığı bir coğrafyada “dönme” ifadesinin kullanımı bile kötüyken bir de insanlardan izole edilmesi gereken bir canlı gibi “şarkıcının transeksüel olduğunu öğrenen herkesin mekanı terk etmesi” bir nefret ifadesidir.
Hassasiyet beklenen bu tür konularda kalem oynatmak nasıl bu kadar kolay olur diye düşünürken, kadına şiddetin komik sanıldığı diğer ekran denemeleri aklıma geliyor da, Gülse Birsel bile bunu yazarsa öteki denemeler daha ekranda birçok kez yer alır diyesim geliyor. Böyle bir öngörüde bulunmak bile canımı yakıyor, Yalan Dünya’nın gerçeği güldürmüyor…
Hazır konu açılmışken bir çağrıya kulak verelim, 1 Temmuz’da “onur” için yürüyelim :
[youtube http://www.youtube.com/watch?v=HQhd43P-DTo]